Her futbolsever Barcelona'yı sahada izledikten sonra oynanan oyunun kusursuz olduğuna inanır. Sahada oynanan oyun herkesi büyüler, yapılan paslar hayretler içerisinde izlenir. Ancak Dünya üzerinde işin böyle olmadığına inanlar var. Onlardan birisi; Hamdi Serpil Tüzün. Beşiktaş'ın en iyi zamanlarının yaratıcısı Hamdi Serpil Tüzün yazdığı yazıda, Barcelona'nın da hata yapabileceğine inandırıyor okuyanları. İşte Serencebey'in 54. sayısında kaleme aldığı o yazı.
Futbol daha iyi oynanabilir
Gelecekte baskıyı daha doğru yapan rakipler karşısında, Pas’ı gole yönelik bir ARAÇ değil, sadece ve sadece bir AMAÇ olarak algılayan Barcelona çok zorlanabilir. NE yapmanın, NASIL yapmaktan çok daha önemli olduğunun bilincine varması halinde, Barcelona çok daha iyi bir takım olacaktır. Stratejik Düşünce de bunun için vardır.
Hamdi Serpil Tüzün
“Futbol daha iyi oynanabilir” mi acaba? Tabii ki öyle. Dünyanın en iyi, en pahalı takımlarını son haftalarda tekrar tekrar gördükten sonra... Yani Barça ve Real Madrid’i ardı ardına defalarca izledikten sonra. Tabii ki öyle... Şöyle:
Real Madrid’in Önemli Hataları
Ama önce bir hikaye;
Vakti zamanında, bir prens babasına kızmış ve O’na bir uyarı mektubu yazmış: “Eğer 100,000 altınım olursa, bir ordu toplayacağım. Şuraları, şuraları yakıp, yıkacağım. Sonunda ordunu da yenip, seni tahttan indireceğim.”
Kral babasının cevabı ise çok kısa olmuş: “Eğer...”
İzin
Futbola dönersek;
Eğer Real Madrid, Barça’ya izin vermeseydi, oyun çok farklı olabilirdi. Barça çok rahat, güzel paslar yaptı, Real Madrid izin verdiği için. Real Madrid engellemedi. Engelleyemedi.
Engellemedi
Dört maçlık serinin ilk maçlarında Real Madrid Barça’nın pas trafiğini engellemekte fazla kararlı ve gayretli olmadı. “Alan Daraltma” gibi çok yanlış bir düşüncenin, yani Reaktif yaklaşımının geçmişte zedelediği beyinlerin tekrar Proaktif bir noktaya dönmesi zaman alıyor herhalde. Hatırlanırsa, Capello’nun Real Madrid’i “Alan Daraltma”yı çok iyi yapardı. Ama taraftar haklı olarak, bu zavallı “tabi olan” tutumu koca Real Madrid’e yakıştıramazdı.
Sonunda Real Madrid şampiyon oldu ama Capello kovuldu. Doğrusu da bu idi. Real Madrid karakterinde bir takım Reaktif bir anlayışa mahkum edilemezdi. Rakipten topu almak, sadece ve sadece rakibin pas hatalarına bağlı olamazdı. Bu Reaktif anlayışın izleri Takımın ve Kulübün farklı noktalarını da etkilemiş olabilirdi. Çünkü gerçek Holistik’tir. Yani herşey herşeye bağlıdır. Bağımlıdır.
Engelleyemediler
İlk maçlarda Barça’nın pas trafiğini engellemeyi fazla düşünmeyen Real Madrid son 2 maçta ise, bir ölçüde, Proaktif olmayı denedi. Ama yapamadı. Baskı yapmaya çalıştı. Ancak, ilk toplara gidişlerde ve ikinci toplara gidişlerde büyük hatalar yapıldı. Dikkat ve zamanlama hataları... Topu kazandıklarında, hemen “yumağı çözememeleri” yani topu kalabalıktan tenhaya oynayamamaları ise top kayıplarına neden oldu.
Belki onlar da 5x2 egzersizinin kurbanı idiler. Ha deyince olmuyor bu işler tabii. Aslında yeni oluşan bir takımda sesli uyarılar, göz göze gelmeler vd. zaman alıyor mutlaka. Bu fazla önemli değil, yeter ki yol doğru olsun.
Barcelona’nın Önemli Hataları
En önemli iki hata stratejik açıdan şöyle sıralanabilir;
*NE YAPMANIN, NASIL YAPMAKTAN daha önemli olduğunu iyi bilmemeleri.
*ARAÇLAR ve AMAÇLARIN birbirlerine karıştırılması.
Pas Yapmanın Sihiri
Pas yapmayı ne kadar da çok seviyorlardı. NASIL da güzel paslar yaptıklarını spor sayfaları çarşaf çarşaf anlatıyordu. Akşam yattıklarında, oynanan maçı düşündüklerinde, rüyalarında attıkları golleri, şutları, şunu bunu değil, sadece dar alanda NASIL da güzel pas yaptıklarını görüyorlardır herhalde...
Tıpkı Zidane gibi... O da NASIL top saklamayı ve adam geçmeyi çok severdi. Bir rakip hatta 2 rakip onu kesmezdi. Beklerdi ki karşısındaki rakipler çoğalsın. Şöyle 2-3 kişi arasında iken topu saklamak ve ustaca onlardan sıyrılmak çok hoşuna giderdi. NASIL da topu saklardı. NASIL da aradan sıyrılırdı.
Ha... Bu arada hayati saniyeler, saliseler ziyan edilmiş... Rakip savunma geri dönmüş, toparlanmış. Bütün bunlar onun için pek o kadar önemli değildi, herhalde...
Gene NASIL da aradan sıyrılmıştı ama!!!
Barça’lı oyuncular, 5x2 egzersizini de herhalde çok seviyorlar. Ama bu yanlışın öğretildiği egzersizi olduğu gibi sahaya taşımaları ve oyunu dar alanda oynamakta ısrar etmeleri önemli bir hata idi.
Oyunu dinlendirmek, rakibin dikkatini o noktaya çekerek, savunmanın açıklarını kollamaya çalışmak ve fırsat bulunca savunma arkasına adam kaçırmak... Tüm bunlar anlaşılabilir hedeflerdir. Ancak görünen o ki, bu amaçlar Barça’nın pas trafiğinin ufak bir bölümüydü.
Dar alanda pas yapmanın riski büyüktü. Nitekim Real Madrid’in Baskı’yı çok yetersiz ölçüde uygulamasına rağmen Barcelona çok şaşırdı, top kaybetti hatta rakibe çok isabetli bir iki pas verdiği bile oldu.
Gelecekte baskıyı daha doğru yapan rakipler karşısında, Pas’ı gole yönelik bir ARAÇ değil, sadece ve sadece bir AMAÇ olarak algılayan Barcelona çok zorlanabilir. NE Yapmanın, NASIL Yapmaktan çok daha önemli olduğunun bilincine varması halinde, Barcelona çok daha iyi bir takım olacaktır. Stratejik Düşünce de bunun için vardır.
Orta, pas değildir*
Maç analizlerinde değerlendirilen “isabetli orta” kriteri ile ilgili bazı düşünceler:
“Orta” “pas” değildir. Zaten onun için, “Pas” “verilir”. “Orta” “yapılır”.
Pas, bellli bir oyuncuya “verilir”. Koşu yolu’na atılanlar da dahil, “isabet” pas için söz konusudur. İsabet, pası vereni bağlar. Ama “orta”, top saha dışına atılmadıkça isabetli sayılabilir. Çünkü, o anda, top ile buluşmak da önemlidir.
“Orta”nın Ön Direk’e mi, Arka Direk’e mi, Kale Alanı köşelerine mi, yoksa Savunma Arkası’na mı? yapıldığı ayrı bir konudur. Orta yapanın bu seçimini değerlendirebilmek fazlasıyla sofistike bir durumdur ve bu bir Maç Analizi formatına sığmayabilir.
***
Pas’ın bir vereni bir de alanı vardır. Pas, isabetli mi değil mi anlamak kolaydır... Ama “orta” öyle değildir. Orta yapılır, akıllı olan, oyunu ve pozisyonu iyi algılayıp anlayan oyuncu top ile “buluşur”. En azından o niyette olur. Onun için, biz daha 10 yaşındaki çocuklara bile sağ kanattan gelişen 100 atağın 99’unda golün sol taraftan atılacağını, soldan gelen ataklarda da hep golün sağ taraftan atılacağını öğretmeye çalışırız. “Orta” takip edilmelidir...
Buna en iyi örnek 2009-2010 Şampiyonlar Ligi ilk Barcelona-Inter maçında Milito’nun attığı golde Schneider’in 1-2 arkadaşı ile birlikte top ile buluşabilmek için kendilerini yırtmalarıdır...
Gol Öncesi 2 pozisyonda da Arka Direk kullanılmıştır.
***
Bunlar farklı şeylerdir... “Kısa Orta”dır, “Derin Orta”dır, çizgiye inip “Geri Top Çıkartmak”tır vd...
Fark’ın farkında olmak gerekir... Tekrar vurguluyorum, Orta, Pas değildir... Pas takım arkadaşına verilir. Orta ise belirli bölgelere yapılır. Zaman zaman, adeta gözü kapalı yapılır. Sanki otomatiğe bağlanmış gibi. Çünkü ortayı yapan iyi bilir ki o ortayı izleyen 1-2 takım arkadaşı orada olacaktır. Fark da bu ayrıntıdadır zaten.
Bu işleri pek iyi anlayamayan, bilemeyen oyuncular (Barça’nınkiler gibi!) ise sadece olanı biteni seyrederler. Uzaktan!
Ve Hataların Daha Fazlası...
Barcelona demişken, 2009-2010 Şampiyonlar Ligi 2 Inter maçına dair:
*Bu iki maçta topu topu 7-8 orta yapmışsa, bu ortaların sadece bir tanesi takip edilmişse... Yani ~%12lik bir “orta izleme” oranı ile Barcelona’nın kanatları iyi kullandığı söylenemez...
*Inter Çizgi Savunması ile gollere davetiye çıkarmış ama Barcelona, hep top hizasında olan Savunma Çizgisi ile kale arasındaki 2-3 metrelik koridoru hiç kullanmamıştır.
Böyle bir koridordan haberdar oldukları da şüpheli. Haberleri olsaydı, hiç olmazsa denerlerdi...
Oysa o boşluğa yapılacak yerden sert veya kol hizasındaki (Savunma oyuncularının en aciz kaldıkları yükseklik) ortalar ile pek çok gol fırsatı yakalayabilirlerdi.
*“Kalabalık Savunmaya Karşı” oyunu biz daha 14-15 yaşındaki çocuklara öğretmeye çalışırken, Barça’nın bu konudaki acizliği çok şaşırtıcı. Bırak “tek’te” verkaçı, “zincirleme” verkaçı, “3’lü” verkaçı, doğru dürüst bir verkaç bile göremedik.
*Kaleye vurulan ama adına “şut” denemeyecek o cılız vuruşlar ise ayrI bir konu. İki maçta sayısı 10’u bile bulamayan o toplar Inter için tehlike olmaktan çok uzaktı.
Tıpkı 2 sene önce Lucescu’nun Shaktar’ına ilk şutu 93. dakikada atabilmeleri gibi.
MESSI
Ayağına her top alışta, başına en az 3-4 oyuncu toplayan Messi’nin doğru dürüst kullanılamaması da önemli bir eksiklik. Böylesine “dengesi bozulmuş” bir rakip savunma varken. Messi’nin uzağındaki geniş alanı sadece 4-5 adamla korumak zorunda kalan Inter hiç zorlanamamışsa, burada bir terslik var. İşte tam da bunlar için hep diyorum ki, “Futbol çok daha iyi ve akıllı oynanabilir”.
Savunma Komedisi
Barça’nın, Inter Çizgi Savunması’nı cezalandıramaması ise, futbolda daha gidilecek pek çok yol olduğunu gösteriyor.
Top hizasındaki Çizgi Savunma oyuncularının dikkat odağı birilerine bakıp hiza almaktadır!.. Dünya’daki genel uygulama budur. Oysa esas tehlike, topa sahip olan rakip ve onun pasını alacak diğer oyunculardır. Tamam, Pique’nin attığı gol ofsayt idi. Ama “Çizgi Savunmaya Karşı Oyun” için iyi çalıştırılmış olsa, topu 10 cm daha geride alıp gene golü rahatça atabilirdi. Böyle pamuk ipliğine bağlı bir savunma anlayışı olabilir mi? Rus Ruleti’nden farksız! İşte bu noktada, Proaktif Olmak-Reaktif Olmak’tan da sözetmek gerekiyor.
Proaktif Olmak
Gerek ulusal gerekse uluslararası platformlarda 20 yıldan beri ilgililere anlatmaya çalıştığım gibi, bu kavramlar Stratejik Düşünce’nin ana unsurları arasındadır.
Topa sahip takım Proaktif’tir... Kararları onlar verir, ne olacağını onlar belirler. Topa sahip olmayan takım ise Reaktif’tir. Tabi olurlar. Hep bir aksiyona reaksiyon göstermek durumundadırlar. Yani hep geç kalmaya mahkumdurlar. Zaman zaman 1-2 cılız ve pek bilinçli olmayan aksiyon dışında...
TÜZÜN Takımları’nı Avrupa’da saygıdeğer ve farklı yapan unsurların başında Proaktif Oyun Anlayışı geliyordu. Hep tabi kılmaya çalıştık. Hiç tabi olmadık. Ve karşılığını aldık.
Top bizde değilken bile oyunu biz kontrol edebiliyorduk. Rakip ne yapıyorsa biz izin verdiğimiz için yapabiliyordu. Genellikle...
Rakamlara Dikkat
Öte yandan rakamlara da dikkat gerekir. İstatistikçilerin dediğine göre 3 çeşit yalan var: 1-Küçük Yalanlar, 2-Büyük Yalanlar, 3-İstatistikler! Sorular doğru sorulmalıdır. “Topa Sahip Olma Oranı” değerlendirmesi insanları yanıltan bir başka kriterdir. Karşı Atak Düzeni’ni iyi öğrenmişseniz, topa sadece %25-30 sahip olur ama maçı 7-0, 8-0 kazanabilirsiniz! 1975’ten itibaren yönettiğim BJK Genç Takımları ile bunu konuşurduk. Çocuklara, maç ertesi “hep rakip oynadı, ama bunlar kazandı” gibi yorumları duyduklarında, okuduklarında fazla üzülmemelerini söylerdim!..
Sonuç: Topa ne kadar süre sahip olduğunuz hiç ama hiç önemli değildir. Önemli olan, topa sahip iken veya değilken ne yaptığınız ve ne yapmadığınızdır. Çünkü topa sahip olma sayısı eşittir. Yani top bir o takımda bir de öteki takımdadır. Bir takım topa 10 kere sahip olmuşsa, rakibi de 10 kere, ya da 9 veya 11 kere sahip olmuştur. 8 veya 12 değil.
Topa Sahip Olmak
Bu noktada bir başka yanılgı ise, Topa Sahip Olma’yı bir Savunma önlemi olarak düşünmektir. Doğru, oyun 2 tane topla oynanmıyorsa, topa sahipken gol yemezsiniz. (KK golleri hariç!) Ancak top sizde iken, ana amacınız Gol Atmak’tır. Ne yapıyorsanız, oyunu dinlendiren veya amaçsız gibi görünüp rakip savunmanın dengesini bozmaya yönelik paslar da dahil herşey Gol Atma’ya yönelik olmalıdır. Top sizde değilken ise yapılan herşey Gol Yememek’e yönelik olmalıdır.
Stratejik Düşünce
1975’ten beri Beşiktaş Genç Takımları’na, 1973’ten itibaren yönettiğim Genç Milli Takımlara ve diğer tüm TÜZÜN Takımları’na öğretmeye çalıştığım gibi “Doğru Karar” çok önemlidir.
Taktik, “oyunu akıllı oynamak” olarak tanımlanır. Bu düşünce, küçük yaşlardan itibaren çocuklara verilir. 14-15 yaş beklenmez. Dünyadaki genel uygulamanın aksine. Çünkü bu bir Merkez Sinir Sistemi fonksiyonudur. Ve çünkü “Beyin” en erken gelişen organlardan bir tanesidir.
Altı yaşındaki çocuğun beyninin %90’ı oluşmuşsa, bunu doğru kullanmasını çocuğa neden öğretmeyelim? Stratejik Düşünce Konsepti’ne sahip takımlar bu oyunu daha kolay ve daha akıllı oynayabilirler. Siyah-Beyaz gibi 2 farklı paradigmadan söz ediyoruz. İşte Stratejik Düşünce böyle bir şeydir.